top of page

NAZIM HİKMET RAN’IN MUSTAFA KEMAL ATATÜRK’E GÖNDERDİĞİ MEKTUP - Tarih

  • Yazarın fotoğrafı: Umay
    Umay
  • 1 saat önce
  • 3 dakikada okunur

NAZIM HİKMET RAN’IN MUSTAFA KEMAL ATATÜRK’E GÖNDERDİĞİ MEKTUP - Tarih


Türkiye Cumhuriyeti’nin devrimci şairlerinden Nazım Hikmet Ran’ın ideolojisi komünizmdir. Davasını kalemiyle savunan yazarlarından biri olan Nazım Hikmet Ran’ın içinde bir Sovyet Sosyalist Cumhuriyet sevgisi vardır, hatta ömrünün son yıllarını burada geçirmişti.

Nazım Hikmet, Türkiye Komünist Partisi içinde aktif şekilde yer alsa da sonraki dönemlerde parti ile ilişiğini kesmiştir.

Harbiyeli bir asker olan Nazım Hikmet Türk ordusunu “isyana teşvikt”en suçlanmış, yargılanmış ve 15 yıl hapislik cezası verilmiştir. 1938 yılına gelindiğin de Nazım Hikmet hakkında, Türk donanmasını “isyana teşvik”ten tekrar bir yargılanma sürecinde 20 yıl hapis verilmiştir. Toplamda 35 yıl hapis cezası alan Nazım Hikmet, dönemin ceza hukukunca iki mahkûmiyeti birleştirilmiş ve ceza 28 yıla düşürülmüştür.

Kuvayı Milliye Destanı’nın yazarı Nazım Hikmet ve annesi Celile Hanım, dönemin reisicumhuru Mustafa Kemal Atatürk’e bir mektup göndermeye karar vermişlerdir. 18 Ağustos 1938 tarihli mektup şöyledir:

ree

Türk ordusunu “isyana teşvik” ettiğim iddiasıyla on beş yıl ağır hapis cezası giydim. Şimdi de Türk donanmasını “isyana teşvik etmekle” töhmetleniyorum.

Türk inkılabına ve senin başına ant ederim ki suçsuzum. Askeri isyana teşvik etmedim.

Kör değilim ve senin yaptığın her ileri dev hamlesini anlayabilen bir kafam, yurdunu seven bir yüreğim var.

Askeri isyana teşvik etmedim.

Yurdumun ve inkılapçı senin karşında alnım aktır.

Yüksek askeri makamlar, devlet ve adalet; küçük bürokrat ve gizli rejim düşmanlarınca aldatılıyorlar.

Askeri isyana teşvik etmedim.

Deli, serseri, mürteci, satılmış, inkılap ve yurt haini değilim ki bunu bir an olsun düşünebileyim.

Askeri isyana teşvik etmedim.

Senin eserin ve sana aziz olan Türk dilinin inanmış bir şairiyim. Sırtıma yüklenen ve yükletilecek hapis yıllarını taşıyabilecek kadar sabırlı olabilirdim. Büyük işlerin arasında seni bir Türk şairinin felaketiyle alakalandırmak istemezdim.

Bağışla beni. Seni bir an kendimle meşgul ettimse alnıma vurulmak istenen bu “inkılap askerini isyana teşvik” damgasının ancak ellerinle silinebileceğine inandığımdandır.

Başvurabileceğim en inkılapçı baş sensin.

Kemalizm’den ve senden adalet istiyorum.

Türk inkılabına ve senin başına ant ederim ki suçsuzum.

Bazı kaynaklara göre Atatürk’e mektup gönderme fikri Şükrü Kaya’dan gelmişti.

Nazım Hikmet

Ancak yıl Ağustos ayıydı ve Atatürk ağır bir hastalığın pençesindeydi. Çankaya’daki görevliler bu mektubu ona iletmediler ve Şükrü Kaya’ya verdiler.(ki mektup yazma fikri kimine göre öneren oydu) ama Kaya, mektubu Atatürk’e ulaştırmadı.

Nazım’ın annesi Celile Hanım aynı tarihlerde Atatürk’e bir mektup yazar. Mektupta:

Gazimiz, size iki kez geldik. Teyzezademin ve Fuat Paşa’nın çok selamı var. Sizin çok merhametli dolduğunuzu söylüyorlar. Affı hususinizi istiyoruz. Yarattığınız Türk lisanının kıymetli bir hizmetkârı olan Nazım’ı bağışlayın. Hapislerde her gün üzülmesine mani olun. Bu husustaki delaletinizi bizden esirgememenizi riza eder.

Enver Paşa kızı Celile

Bu mektubun da Atatürk’ e ulaştığı ihtimali çok düşüktür.

Atatürk 26 Ağustos 1938’te Ankara’dan ayrılmış ve İstanbul’da 1 Haziran 1938’den 28 Temmuz 1938’ e kadar Savarona yatında kalmıştır. Yaz sıcakları üzerine tekrar Dolmabahçe Sarayına dönmüştür. 10 Kasım 1938 yılında da vefat etmiştir. Atatürk’ün hastalığından ötürü Nazım ve annesinin mektuplarını Atatürk’ün görmediği ihtimali bu konuyu araştıranlarca yüksektir.


ree


Atatürk’ün Nazım Hikmete karşı tutumunu Çetin Altan söyle anlatacaktı:

Çetin Altan Ali Fuat Cebesoy’un ağzıyla anlatır ve der ki:

Şale Köşkünde General Cebesoy bana şunları söylemiştir:

“O çocuğu Şükrü Kaya ziyan etmiştir. Mustafa Kemal bu yüzden çok sinirlenmiş ve üzülmüştü. Nazım Hikmet’i tevkif ettikleri bir sırada Nizamettin Nazif (Tepedenli) bana rastladı, Nazım’ı kurtarmanın zamanı olduğunu söyledi. Yalova dönüşü gemide, akşam yemeğinde Şükrü Kaya ile yanana oturuyordum. Bu konuyu konuşuyorduk, Mustafa Kemal birden Şükrü Kaya’ya “Ne konuşuyorsunuz orada” diye bağırdı, azarladı.

İlk defa ciddi şekilde hastalanıp yatağa girdiği akşamdı. Biraz sonra benim kulağıma “Çok sancım var, duramayacağım, sen benim yerime geç, ben yatacağım” dedi, dağıldık.

Ben Mustafa Kemal’den haber almak için kamarasının bulunduğu yere gittim. Sancısı olduğunu, doktorların kendisine iğne yaptığını söylediler. Konuşmamızı içeriden duymuş, beni çağırdı, “Fenayım” dedi, “Demincek Şükrü Kaya’ya mahsus bağırdım. O çocuğu takmış parmağına, onunla uğraşıyor. Ben tanırım, mert oğlandır o. Bir akşam Dolmabahçe’ye gelmesi için haber göndermiştim, belki konuşma adabında bir kusur ederim diye gelmedi. Şükrü Kaya mareşali de kandırmış. Askerlerin arasında onun yazılarına benzer yazılar uydurup dağıtmışlar. Başını yakmaya çalışıyorlar oğlanın. Hepsinden haberim var”

Ali Fuat CEBESOY, Nazım Hikmet’in dayısı olur. Dönemin mareşali ise Fevzi ÇAKMAK’tır.  Bu konuyu araştırıcıların çoğu Fevzi ÇAKMAK’ın da Nazım’ın yıllarca hapiste yatmasında önemli rolü olduğunu yazıp, çizerler.

Nazım Hikmet RAN, 17 Haziran 1951 tarihinde yurtdışına kaçmış, 29 Haziran 1951’de ise Moskova’ya giriş yapmıştır. 25 Temmuz 1951’de ise Nazım yurttaşlıktan çıkarılmıştır. Büyük dedesi Mustafa Celalettin Paşa’nın memleketi Polonya vatandaşlığına geçen Nazım, Borzecki soyadını almıştır.10 Ocak 2009 yılına gelindiğinde ise Bakanlar Kurulu’nca Nazım Hikmet’e, 58 yıl sonra yeniden, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı verildi.

3 Haziran 1963’te Nazım Hikmet Moskova’da vefat etmiştir.

Yorumlar

5 üzerinden 0 yıldız
Henüz hiç puanlama yok

Puanlama ekleyin
  • White Facebook Icon
  • Instagram
  • X

Bilge Zevat

Bilge Zevat Baykuş

© 2024 by Kâşif

bottom of page