top of page

HAPİS VE HAPİSHANELER - TARİH

  • Yazarın fotoğrafı: Umay
    Umay
  • 26 Haz
  • 7 dakikada okunur

HAPİS VE HAPİSHANELER - TARİH


Hapis sözcüğü sanık ya da suçlunun yargı kararlıyla bir yere kapatılarak hürriyetin kısıtlanmasıdır.

Hapishane sözcüğü ise sanık ya da suçlunun hürriyetinin bağlandığı, cezasının uygulandığı yere denir.

İnsanoğlunun varoluşundan itibaren suç ve o suça uygulanan cezalar da varolmuş ve tarihi süreç içerisinde cezalarda, her alanda olduğu gibi bu alanda da gelişmeler, iyileştirmeler olmuştur.

ree

Hapishanelere ilk olarak ilkçağ devletlerinden olan Babil, Mısır, Yunan ve Roma uygarlıklarında görürüz. Ancak tarihi süreç içinde hapishanelere dair öncelikle şunu bilmek lazım ki, genel olarak 18.yüzyıla kadar hapishaneler cezanın infazına yönelik yerler değil de suçluların yargılanma ve cezalarının belirlenene kadar tutulduğu yerler olmuştur. Suçlu ya suçlular yargılandıktan sonra ise cezaları zihinselden çok bedensel bir ceza veya para cezası şeklinde uygulanmıştır. Cezaların türlerin ise daha çok devletin hukuk anlayışı belirlemiştir. Örneğin Babil Devleti hukukuna göre ceza anlayışı daha çok kısasa kısas anlayışında olmuştur; eğer bir kişinin gözünü çıkarmışsanız o kişide sizin gözünüzü çıkaracaktır gibi.

Pers ve Asurlarda olduğu gibi suçlunun işlediği suça karşı bir uzvunun parçalanması görülür.

ree

Mö.300-400 ‘lerde Mezopotamya’da yabancı esirler, borçlular, hırsızlar, rüşvet alanlar için hapishane inşa edilmiştir. İbranilerde hapis cezası için boş sarnıçlar kullanılmıştır. Asurlarda kaçakçılar, hırsızlar, devlet hizmetinden kaçanlar, vergi ödemeyenler… için müstahkem mekanlar hapishane olarak kullanılmıştır.  Eski Yunan’da kullanılmayan taş ocakları hapishane olarak kullanılmıştır. Sokrates’in hapsedildiği ünlü hapishane ise Esilis hapishanesidir. Hindistan’da MÖ. Aşuka denilen suçluların atıldığı zindanlar vardır. Faslılarda ise en meşhur zindana Sabat adı verilmiştir.

İngiltere, Germenlerde kraliyet zindanları yanında değirmenler de hapishane olarak kullanılmıştır. 13.yüzyılda İngiltere kralı 2.Henry suçluların yargılanana kadar tutulması için hücreler inşa edilmesi için emir vermiştir.

Fransa’da en önemli hapishane ünlü Bastille iken İspanya’da cehennem anlamına gelen Saledero zindanı vardır.

Hapishaneler genelde zindanlar, kaleler, hisarlar, kuleler, saraylar, tersanelerdir.

Zindanlar genellikle yer altında olup yaşam şartlarının çok da elverişli olmadığı yerlerdir; havasız, rutubetli,, sesin duyurulmadığı, güneşin girmediği,  hijyenli olmayan, su sıkıntısı ve yiyecek sıkıntısı olan yerlerdir.

ree

Antik dünyada işlenen suçta toplumunda payı vardır anlayışı yoktur. İşlenen suça göre idam, kırbaçlanmak, sakat bırakmak, bir uzuvunu kesmek, sürgüne yollamak, kölelik gibi cezalar verilirdi.  Hürriyeti bağlayıcı ceza Yunan, Roma gibi şehir devletlerinde çok olmasa da görülmüştür. Babillerde “göze göz dişe diş” uygulaması varken Sümerlerde ise suça verilen ceza diyet olup, suçlunun mağdurun zararını para, mal, mülk gibi karşılaması vardır.

Yunanlılarda sürgün ve para cezası göçürürken, ünlü düşünürlerinden Platon cezanın amacının korkutma ve iyileştirme olması gerektiğini söylemiştir. Ancak pek de bu görüşü dikkate alınmamıştır. Zira “onursuzluğa ve kölelik durumuna sokma, kamuya açık alanda rezil etme, para ve mal varlığı cezaları, sürgün, dayak atma, zehirleme, boğma, yakma, uçurumdan atma”…gibi cezaların olduğunu görmekteyiz.

Roma hukukunda genelde ya büyük bir para cezasına çaptırma ya da madende çalıştırma gibi cezalar görülmüştür. Krallık döneminde “tullianum”adı verilen cezaevi vardır. Bu cezaevi yeraltın ve yer üstünde olmak üzere iki kısmı bulunmaktaydı.

Roma hukukunda sadece köleler, savaş esirleri ve alt seviyede bulunan insanların çalışmaya zorlanması için hürriyeti bağlayıcı cezaya mahkumiyet vardır. Roma’da devlet ekonomisinin temelini çalıştırma cezası oluşturmakta, hatta İmparatorluk döneminde hürriyeti bağlayıcı ceza yasaklanmıştır.

Roma döneminde kişiler borçlarını ödememişse alacaklının kölesi de olabilirdi. Alacaklı borcunu ödemeyen kişiyi isterse özel hapishanesine aladabilir ya da zincirlemek ya da vücudu kanayıncaya kadar dövdürebilir. Eğer hâkim ola ki ölüm cezası vermemişse mahkûmun ömür boyu hapis de kalması mümkün olmuştur.

Eski Türkler de ise yaşam göçebelik üzerine kurulduğunda hapis cezası kısa süreli olmuştur; en fazla on gün gibi.

ree

Ehd-ı Atik’te şeriate ve krala karşı gelenlere uygulandığı cezalardan olan hapis için “esarit”, hapishane için “masamar” kelimesi kullanılmıştır.

Müslümanların kutsal kitabı olan Kuran’da ise Hz.Yusuf- Musa dönemindeki hapishane için sicn/zindan kelimesi kullanılmıştır; Yusuf zindana atılırken Musa ise zindana atılmakla tehdit edilmiştir.

Her ülkede, devlette tarihi süreç içerisinde hukuk anlayışında gelişmeler olmuş ve bu gelişmeler diğer devletlerin örnek almasına da katkı sağlamıştır. Hukukta, cezada, hapis ve hapishanelerdeki gelişmelerin olmasındaki ana etken kuşkusuz ki toplumu etkileyen düşünce akımlarıdır. Uygarlıklar ilerledikçe cezaların şiddetinde bir yumuşama olmuş, işkence, idam gibi cezalar hapsetme, rehabilitasyon aşamalarına kadar gelmeye başlamıştır.


ree

Hapishane ya da cezaevlerinin sayısının giderek çoğalması ise Hrisitiyanlığın yaygınlaşmasıyla birlikte olduğu görülür.  Hıristiyanlığa göre suç işleyen kişi ya da kişilerin doğru yolu, ayrı bir yerde ve tövbe ederek bulabileceği, bu yüzden den suçlunun toplumdan ayrılması ve bu şekilde Tanrı’ya yaklaşmış olacağı düşüncesi hâkimdir. 4.yüzyıldan itibaren hükümlünün bir hücrede belirli bir iş yapmaya mecbur edilmesi hapis cezasının çıkmasında etkili olmuştur. suçlu suçunun cezasını çektiği sürede ragipler belli aralıklarla mahkumu ziyaret ederek, ona dini ve ahlaki telkinlerde bulunur. B u yolla suçlunun kefaret yoluyla ıslah edinmiş olur. Kiliseye göre rahibin yükselebilmesi için yalnızlık nasıl şart ise, suçlunun günahlardan, kötülüklerden kurtulabilmesi için yalnızlık gerekliydi.

Kilise hukukunun amacı ise suçlunun topluma kazandırmak değil, cehenneme atılmadan önce ruhunun kurtarılmasıdır.  Ve diyebiliriz ki kilisenin egemen olduğu dönemlerde (Ortaçağ) hapis cezası manastırlarda ayrılan bölümlerde uygulanırdı.

Ortaçağ’da hapis cezası manastırlar dışında az uygulanmıştır; kral mahkumun hayatını kurtarabilmek için ömür boyu hapis cezasını seçer, hayatını bağışlardı.  Manastırlar dışından uygulanan hapis cezaları şato, sur ve kale zindanlarında yaşama koşullarına el vermeyen şekillerde infaz edilmiştir. Kale zindaları daha çok siyasi cezalar için kullanılmıştır. Ve ortaçğada asiller ve diğer sınıfların hapishaneleri farklı olmuştur. İdam, kürek cezası, sürgün gibi bedensel cezalar da uygulanmıştır.

ree

Bir kişiyi işlediği suçtan ötürü hürriyetinden ayrı koymak ve onu iyileştirmek amacıyla bir araç olan -çağdaş düzeydeki –cezaevlerinin tam olarak ne zaman ortaya çıktığı yazarlar tarafından net bir tarih konulmasa, tartışılsa da, genel olarak kabul edilen 16.yüzyıl Hollanda’sıdır. Bazı yazarlara bu Hollanda değil İtalya, üçüncü bir fikre göre ise bu bayrağı taşıyan İngiltere’dir. Hepsinin ortak amacı ise hapis cezasının amacının suçlunun ıslahı ve topluma geri kazandırılması olmuştur.

18.yüzyıl insanlık tarihinde önemli bir dönüm noktalarından biri olmuştur. Amerika ve Avrupalı bilim adamları insanların özgürlüğünün vazgeçilmeyecek bir değer olduğu anlayışı hakim olmaya başlamıştır. Bu anlayış hapis cezalarında da kendini göstermiş suçun cezası işkence, halkın gözleri önünde idam etme, bedenleri teşhir etme, kırbaçlama, uzuv kesme gibi cezalar yerini 19.yüzyıldan itibaren yavaş yavaş yerini modern cezalara bırakmıştır. Artık amaç suçluya beden cezası çektirmek yerine onu ıslah etmek, doğru yola döndürmek, topluma kazandırmaktır.  Lakin her suçluya modern infaz yönteminin uygulanıp, uygulanmadığı tartışmalıdır. Ve bir modern infaz yasalarının yetersiz görülüp angarya uygulanması da yeni infaz yöntemlerinin gayr-i infazlardan biri olmuştur.

ree

Aydınlanma döneminde hapishanelerin işleyişini denetlemek ve iyileştirmelere gidilmesi için dernekler kurulmuştur. Örneğin 1818 yılında Hapishanelerin İyileştirilmesi Derneği, ardından Hapishanelere Derneği ve daha pek çok insancıl dernekler kurulmuştur.

Bir ülkenin iç sorunlarından biri olan hapishanelerin ıslahı için 15 Haziran 1890’da ülkeler Petersbug’da bir araya gelerek bir kongre düzenlenmiştir. İngiltere, Almanya, İspanya, Danimarka, İtalya, Yunanistan, Japonya, Norveç, İsveç, ABD gibi ülkelerinin yanında Osmanlı Devleti de kongreye katılmıştır.

Hürriyeti bağlayıcı cezaların infazı ile ilgili zaman içinde gösterdiği gelişimler beş gruba ayrılmıştır. Bunlar:

1)    Müşterek Hapsi/Topluluk Sistemi: modern anlamda ilk hapishane 1595 yılında Amsterdam’da kurulduğu kabul edilmiştir; 1588 yılında genç bir hırsızın ölümü yerine devlet tarafından eğitilip iyileştirilmesine karar verilmesiyle ortaya çıkmıştır.

Bu sistemde mahkumların gruplar halinde gece-gündüz birlikte bulundurulmasının en eski örneği Amsterdam olmuştur.

1597 yılında kadınlar için de Spinnhuis cezaevi kurulmuştur. Bu cezaevi diğer ülkelere de örnek teşkil etmiştir.

Cezaevinin olumsuz yanlarından biri bir arada ve devamlı temas halinde bulunan mahkûmların, cezaevinden daha kötü bir durumdan tekrar cezaevine dönmesi olmuştur. Özellikle çocukların ve yetişkinlerin bir arada olması. Bunu olumsuzluğu gidermek adına mahkûmlara konuşma yasağı getirilse de pek de istenen olmamıştır.

2)    Hücre/ Pennsylvania Sistemi: Toplu hapis sisteminin sakıncaları göz önüne alındığında yeni model olan, hücre modeli ortaya atılmıştır. Bu sistem 1790 yılında Pennsylvania’da (ABD)Franklin tarafından bir hücre cezaevinin inşa edilmesiyle ortaya çıkmıştır.

Önce Kilise sonra Hollanda ve İtalya’nın 18.yüzyılda Milano’da Marie Therese tarafından laik hapishanelerinde uygulanan bu sistem hükümlünün gece-gündüz bir hücreye tek başına konulmasıdır.

Belli zamanlarda mahkûm hücreden çıkartılarak avluda ya da koridorda gezdirilir ve karşılaştığı kimseler tarafından tanınmaması için göz yerleri delikli kukuleta taşınmak zorundaydı.  Mahkûmlar, dini telkin yapan rahibin seslerini duyabilirler ancak onu göremezlerdi. Hücrelerinde ayrıca ayakkabıcılık, terzicilik, dericilik gibi işlerde de çalışabilirdi.

Amaç hükümlünün yalnız kalarak işlediği suç ya da suçlardan ötürü vicdan azabı duyup pişman olması, böylelikle de ıslah edilmesidir.

Bu sistemin olumsuzlukları, hükümlünün tek başına kalarak umutsuzluğa sevk etmesi ve akıl hastalığına neden olmasıdır.  Asosyal bir yaşam tarzına yol açması da diğer olumsuzlukların başında gelmektedir.

3)    Karma/Auburn Sistemi: Diğer iki sistemin sakıncalarını ortadan kaldırmak için geliştirilmiş bir sistemdir. 1816 yılında ilk defa ABD’nin New York eyaletinin Auburn bölgesinde inşa edilen bu sisteme göre, mahkûmlar geceleri tek başlarına kalıp, gündüzleri ise atölyelerde konuşma yasağı içinde, az bir ücret karşılığında bir arada çalışmışlardır.  Gardiyanın izin verdiği zamanlarda kısık sesle konuşma imkânı da sunulmuştur.  Ayrıca bu sistemde aile ziyaretleri de yasaktır.

Hükümlüler önlerine bakmak zorunda olup, karşılıklı oturmaları da yasaktır. Olurda mahkûmlar uymazlarsa kurallara, kırbaç gibi cezalar verilmiştir.

Bu sisteme getirilen eleştiriler ise inşa edilecek bu tarz cezaevlerinin pahalıya mal olması olu mahkûmların birbirleriyle konuşmalarının sağlanmamasının mümkün olamayacağıdır. Ayrıca bu tür cezaevlerinde çalışacak personel ihtiyacının çok olacağı ve masraf gerektireceğidir.

4)    Panoptikon Sistemi: Yapılacak hapishanelerin daire şeklinde olması, ışık yukarıdan, kubbeden gelmesi, müdürün odasının dairenin merkezinde yer almasıdır. bu şekilde bütün hücreler denetim altında olacaktır.  Ayrıca buraların korkutma ve ıslah gayelerine yönelik olması için: hükümlülerin gruplara ayrılarak hapsedilmesi, hükümlülerin serbest kalınca kendilerinin geçindirebilecek bir zanaata yönlendirilme çalışmalarının yapılması, hükümlülere ahlaki, dini terbiye verilmesi gibi… vasıtaların olması.

5)    Dereceli/İrlanda Sistemi:  Mahkûm önce geceli gündüzlü hücrede yalnız hapsolmakta, belli bir süre sonra hakkında Auburn rejimi uygulanır; geceleri hücrede yalnız, gündüzleri konuşmamak şartı ile diğer mahkumlarla bir arada çalışır. Bu aşamada iyi hal gösteren ve uslandığına dair kanaat getirilen mahkûma hapishane ile serbest hayatı arasında müesseseler uygulanır. Örneğin mahkum zirai işlerde çalışır ve iyi hali tespit edilirse “şartla salıverme”, yani ceza süresi bitmeden serbest kalabilir.  Geri kalan sürede iyi haline devam ederse cezasını çekmiş sayılır ve tahliyesine karar verilir. Tersi olursa cezaevine geri dönecektir.

İrlanda Sistemi ıslahı, mahkûma, çeşitli bazı mükâfatlar da verir. Mesela ziyaretçi kabul sayısının artması, haberleşme imkânının geliştirilmesi gibi.

19.yüzyılın sonundan itibaren Danimarka, Finlandiya, Norveç, Yunanistan, İtalya, Macaristan gibi pek çok Avrupa ülkesi tarafından kabul edilen bu sistem günümüzde uygulanmamaktadır.

6)    Yeni Sistem: Uzmanlar tarafından yönetilen ve suçluların iyileştirilmesi, kendi kendilerini kontrol etmek duygusunun geliştirilmesi ve toplum hayatına uyum sağlaması amacı güden müesseselere yollanan mahkûmlar, Dereceli Sistem’deki gibi geceleri tek başlarına bir hücrede yalnız kalırken, gündüzleri ise toplum hayatına kazandırılacak bir şekilde hayata hazırlanırlar. İyi hal göstererek infazını yumuşatan Dereceli Sistem’den farklı olarak suçlunun uslanması için her şey yapılır.

ree

Günümüz hapis cezalarının mümkün olduğu kadar çektirilmemesi suretiyle onun yerine, faalin cezadan muaf tutulması, kamu davasının açılması, muhakemenin, hükmün ertelenmesi, ön ödeme gibi uygulamalar vardır. Bugün cezaya en son çare olarak başvurur, tabi bu da suçun niteliğine göre değişmektedir.

Genel olarak müddetsiz hüküm sisteminin en büyük sakıncası, keyfiliğe yol açması ve mahkûmların serbest kalabilmek için riyakarlığa yönelmesidir. Çünkü cezanın suçu işlenen suçun ağırlığına göre değil, şartlı salıverme komisyonlarının değerlendirilmelerine bağlı tuttuğundan, komisyonlar politik yönlendirmelerle de hareket edebilecekleri gibi, hapishane görevlileri de kişisel sebeplerle olumsuz rapor verdikleri hükümlülerin tahliyesini engelleyebilir.

Yukarıdaki mahzurlar dikkate alınarak mutlak şekilde uygulanmasından kaçınılmış ve hâkimin saptayacağı alt ve üst sınırlar dâhilinde cezanın infazı sistemi kabul edilmiştir.  Mahkûm, hâkim tarafından belirlenmiş asgari cezayı çekmeden şartla salıvermeye hak kazanamaz. Ve şartla salıvermeden istifade edemese de maksimum ceza suresinden daha fazla hapishanede tutulamaz.

Günümüz dünyası infaz, suçlunun toplum dışında tutulması değil, hükümlünün ıslah ve terbiye edilerek topluma kazandırmak için uygun vasıtadır.

 Hapishanenin tarihini bir iki cümle ile özetlersek, kralların yerini meclisler, monarşinin yerinin demokratik yönetim biçimleri alırken, hukukta da bir ahlaki yumuşamaya gidilmiş ve bedensel cezalardan zihinsel cezalara doğru bir evrimleşme sürecine gidilmiştir. Tabi teoride bu böyledir ya uygulamada  ???

ree

Yorumlar

5 üzerinden 0 yıldız
Henüz hiç puanlama yok

Puanlama ekleyin
  • White Facebook Icon
  • Instagram
  • X

Bilge Zevat

Bilge Zevat Baykuş

© 2024 by Kâşif

bottom of page