
Arama Sonuçları
Boş arama ile 338 sonuç bulundu
- Şeyler - Kitap Tavsiyesi
Şeyler - Kitap Tavsiyesi Georges PEREC Çeviren: Sevgi TAMGÜÇ Yayınevi: Metis Yayınları Tür: Roman Basım Tarihi: 2014 Sayfa Sayısı: 112 Hayatımızın her alanını dolduran (eşyalar, ev, araba vs), bizi yaşamaya, bunlar için değer duygusunu söyleten her şey, aynı zamanda da bütün bunlara değer dediğimiz şeyleri yapmak için gerekli olan çok çalışmak, parayı kazanmak, “o şeylerden” yaşamın tadını almak, güzelleştirmek insanı yaşatmaz der yazarımız. Romanımız günümüzün orta sınıf sosyolojisini anlatan bir fotoğraf aslında; Kitabımızda yer alan cümlelerden biri “ Ne yazık ki çalışmayanın ekmek yiyemeyeceği kesin ama çalışan da yaşayamaz ” Sıra dışı bir konu, meraklandırıcı ve akıcı bir anlatım. Ayrıntılı ve uzun betimlemelere çok fazla yer verilmişse de o ayrıntılar ruhsal çöküntüyü anlatır aslında.
- Tuzun Paha Biçilmez Değeri - Tarih
Tuzun Paha Biçilmez Değeri - Tarih Sokrates şunu söylemiştir: “Gülmeyi, tuzu kullandığı gibi kullanmalı insan, sakınarak.” Tuz yiyeceğe çeşni kattığı gibi bildiğimiz gibi açık yaralara da büyük acı verir. Bir tutam fazla kullanıldığında, zehir gibi yakar. Tuz Yunanistan’da tipik bir konukseverlik göstergesi haline gelmişti ama soylu ve zengin kimselerle sınırlı bir konukseverlikti bu. Tuz statü simgesiydi: Bugün İngilizcede “saygıdeğer anlamında” “he is worth his salt” sözcüğü sözcüğüne: “tuzu değerinde” sözünü kullanıyoruz. Rönesans dönemine kadar tuz pahalı bir nesne olmuş, maaş(sal) yerine kullanılacak kadar değerli bir ürün olmuştur. Attika Yunanistan’da iyi yapılmış nükteye sal atticum (Attika tuzu) deniliyordu. Barry SANDERS, Kahkahanın Zaferi
- Büyük İskender'in Mezarı Venedik'te mi? - Tarih
Büyük İskender'in mezarı Venedik'te mi? - Tarih Gerçek ismi III. Alexsandros, herkesçe bilinen adıyla Makedonya kralı Büyük İskender, MÖ. 323 yılında ölür. Bedeni ünlü komutanlarından Ptolemy tarafından alınarak Mısır’ın Memphis şehrine getirilir. Daha sonra oğlu tarafından mezar, İskender’in kurduğu kent olan, İskenderiye’ye taşınır ve burada adına anıt mezar yapılır. İskender’in bedeni kutsal sayıldığından imparatorlar, krallar tarafından buraya gelinerek görülür ve saygı gösterisinde bulunulur. Ünlü Roma kralı Augustus Octavius, İskender’in bedeni görmeye, saygı gösteriminde bulunmak için, geldiğin de kendisine diğer kralların da naaşını görmesini söylerler. Agustus ise “Ben kral görmeye geldim, bir avuç ölü değil diyerek” reddeder. Günümüzde İskender’in mezarının nerede olduğu bilinmez İskender’in mezarına götürecek olan arkeolojik buluntular bir yerde kesildiğinden araştırmacılar, tarihi yani yazılı kaynaklara başvururlar. Araştırmacılar, İskender’in mezarına dair farklı görüşler sunmuşlardır. MS. 3.yüzyılda İskenderiye’de, ekonomi, politika ve yerel yönetim zayıflığından dolayı isyanlar çıkar. Bu isyanlardan faydalanmak isteyen Suriye’deki Palmyra kraliçesi, Zenopya, ordusuyla buraya gelir ve şehri işgal etmiştir. Çok geçmeden Roma ordusu Zenopya’yı esir alarak İskenderiye’deki eski düzeni yeniden sağlamıştır. Bu olaydan 30 yıl sonra yeniden isyanlar başlamıştır. İsyanları bastırmak için Roma İmparatoru Dioletianus, şehre gelir, askerleri yağma eder, yakıp yıkar ve rivayet o ki “kan dizlerime gelinceye kadar yağma durmayacaktır” demiştir. İskender’in mezarı bu yağma ve talanlar sırasında tahrip olduğu ve kaybolduğu söylenir. Ancak isyan olaylarının üzerinden yaklaşık 100 yıl geçtikten sonra, MS. 390 yılına tarihlenen, Libanius adında hatibin yazdığı bir kitap bulunur. Kitapta şu cümleye rastlanır “İskender’in bedeninin İskenderiye’de sergilendiği…” Araştırmacılar bu cümleden yola çıkarak yeni görüşte bulunmuşlardır; Mezarın kaybolduğu ve Hristiyanlığın yükseldiği dönem aynı zaman dilimindedir. MS.389-391 yılları arasında Roma imparatorluğu Theodosius’un adıyla anılan “Theodosius Kararnameleri” ile Hristiyanlık resmi din olarak benimsenmiş ve yerel yöneticilere gönderilen bu kararname ile pagan inancı, ritüelleri, törenleri yasaklanmıştır. İskenderiye’de aşırıcı tutucu olan Hristiyanlar, pagan inancına dair yapıları, heykelleri ….. yakıp, yıkmışlardır. Hem kendisi hem de sevenleri tarafından bir pagan tanrısı gibi görülen İskender’in mezarı da bu yıkımdan ve talandan nasibini almıştır. Böylelikle mezara dair herhangi bir arkeolojik buluntu kalmamıştır. Andrew Chugg adında bir araştırmacı yazar, İskender’in mezarının yok olmadığına dair farklı bir görüş ortaya atar; İskenderiye’de Hristiyanlığın kurucusu olan Aziz Mark’ın, bedeninin konulduğu mezar olarak bilinen mezar, aslında Büyük İskender’in bedeninin olduğu mezardır der. Aziz Mark, gösterdiği mucizelerden ötürü büyücü diye suçlanmış, öldürülmüş ve sonra yakılmıştır. Andrew Chugg, Theodosius Kararnameler ’inde yer alan, pagan yapılarının yıkılması emrine karşı, Büyük İskender’e ait olan mezarı yıkımdan kurtarmak için, halkın, mezarın Aziz Mark’a ait olduğunun söylendiğidir. Chugg, bu yüzden de Aziz Mark’ın bedeninin olduğu bugünkü yer olarak bilinen, Venedik’teki, San Marco Bazilikası’ nda Büyük İskender’in bedeninin olduğudur der. Bir de İskenderiye’de yer alan Aziz Marka’ ait olduğunu söylenen bedenin nasıl Venedik’e taşındığına dair hikayesi vardır; Müslümanlar İskenderiye’yi fetheder. MS.328 yılında Venedikliler Aziz Mark’ın bedenini alıp götürmek isterler. Venedikli tüccarlar gizli bir şekilde mezardan bedeni çıkarırlar ve Müslümanlar limanda kontrol etmesin diye üzerini domuz eti ile örterler. Beden başarılı şekilde kaçırılarak San Marco Bazilikasına götürülür. Aziz Mark’ın simgesi olan aslan ise bugün Venedik’in pek çok yapısını süslemektedir. Bazilikadaki beden Aziz Mark’a mı yoksa Makedonya kralı İskender’e mi ait şimdilik bilinmez. Bilinen şey ise bazilikada bir bedenin bulunduğu ve günümüz teknolojisinden faydalanarak ve kaynaklarda yer alan bilgilerden yola çıkarak bedenin incelenmesi, kime ait olduğunun bu şekilde belirlenmeye çalışılmasıdır.
- Josef STALİN Kimdir? - Tarih
Josef STALİN Kimdir? - Tarih 1872 yılında Gürcistan’ın Gori şehrinde doğar. Babası ayakkabı tamircisi ve alkolikti. Jozef babasını şiddetine maruz kalırdı. Annesi dindar ve oğluna aşırı ilgiliydi. Annenin tek isteği oğlunun bir kilisede papaz olmasıydı. Josef de bu hayali kurardı. Annesi araya tanıdıklar sokar ve oğlunu bir papaz okuluna yollar, Josef burada çok başarılı bir öğrenci olur. Döneminde Gürcü sokaklarında sürekli kavga, çatışmalar ve çeteleşmeler olurdu. Josef de bu çetelere katılır. Ayrıca Gürcü milliyetçisidir ve Çarlık Rusya’nın Gürcü topraklarını almasına ve Ruslaştırma politikalarına karşıdır. Josef 15 yaşına geldiğinde Gori’den ayrılır Tiflis’e gider, burada bir papa okuluna başlar. Gürcü milliyetçi duyguları da burada daha perçinleşerek devam eder. Sesi güzel olduğundan koroya katılır, Gürcü dilinde şiirler yazar. Bu şiirlerin konuları ülkesi, baskılar, yoksulluklarla ilgiliydi. Hatta yazdığı birkaç şiir dönemin gazetesinde yayınlanır. Bütün bunlar olurken Çarlık Rusya’nın Ruslaştırma çalışmaları papa okulunda da devam ediyordu; Gürcü dilinde konuşmak yasak, dersler Rusça anlatırdı ve papalar Rus’tu. Bir de okulda ismine Kara Leke adını verdikleri bir hocaları vardı. Bu hocası çok katı, disiplinli ve sert cezalandırıcıydı. Josef ve arkadaşları Çarlık Rusya’nın onaylamadığı Marksist kitaplar okurlardı. Bazı Rus klasikleri bile sakıncalı görülürdü ama yine de gizliden gizleye geceleri okurlardı. Josef zamanla kültür milliyetçiliğini, dinin öğretilerini sorgulamaya başlar, yavaş yavaş da ilgisini kaybederdi bu alanlara; dualarda güler, ayinlerden kaçar, saçını kestirmezdi. Okuldan kaçarak işçi grupların toplantılarına katılırdı. Bir gün yasaklı kitap okurken yakalanır, Kara Leke dedikleri papa Josef’i sürükleyerek, ona ceza vermek için, ceza odasına zorla götürmeye çalışır. Josef, yeter artık der ve hocanın elinden kurtulmaya çalışır ve en nihayetinde okulda isyan başlar. Derken mezun olmasına az bir süre kala Josef okulu terk eder, Çarlık Rusya’yı yıkmak için devrimci harekete katılır. 1900 yılların başlarında devrimciler görüş ayrılıklarından dolayı ayrılınca kendisine Stalin adı veren Josef katı komünist Bolşevik partiye katılır. Devrimin finansmanını sağlamak için banka soygunlarının akıl vereni olur. Nihayetinde Ekim 1917 yılında Çarlık Rusya yıkılır ve SSCB kurulur. SSCB’nin lideri Lenin 1924 yılında ölünce, her zaman ön planda çıkmak lider olmak isteyen Stalin, Troçki’yi bertaraf ederek gücü eline geçirir ve 20. Yüzyılın gaddar, acımazsız liderlerinden biri olur. Alkolik bir babanın şiddeti, aşırı ilgili bir anne, katı bir din eğitimi, sokak kavgaları, papaların katı tutumları, işgalci Çarlık Rusya ve Ruslaştırma politikaları, yasaklı kitaplar, Markizim gibi etkenler Stalin’i cesur, sert, baskıcı, otokrat ve acımasızlığa itmiştir, özellikle de devrimci ve otokrat olmaya. Stalin’in bu özellikleri, 1924-52 yılları arasında bölgesinde terör devletini oluşturmuştur. Tarım ve endüstride zorlamalar, kıtlıklar, farklı ırkları sürgün etme, soykırımlar, toplama kamplarına göndermeler….ve bütün bunlar SSCB’de toplu ölümlere sahne olur.
- Adolf HİTLER Kimdir? - Tarih
Adolf HİTLER Kimdir? - Tarih 1889 yılında Avusturya’da doğar Adolf Hitler. Babası otoriter, sert ve arada Adolf’a şiddet uygulardı. Annesi ise hayatını Hitlere adamıştı. 1871 yılında Almanya birleştiği zaman Avusturya’yı bu birleşime almamıştı ama Adolf Hitler kendisini pek çok Avusturyalı gibi Alman hissediyordu ve kendini hep öyle tanıtıyordu. Adolf asabi biriydi, ola ki istediği olmadığı zaman hırçınlaşırdı. Ama tek bir hayli vardı o da ünlü bir ressam olmak. Onu bu ressam olma isteği babası tarafından istenmezdi hatta küçümserdi onu ressam olmak istediği için. Babası, Adolf’un ressam hayalinden vazgeçmesi için onu matematik ve fen ağırlıklı bir okula yazdırır. Küçük Hitler hiçbir zaman ne okulunu ne de hocalarını sevmedi bir hocası hariç; tarih hocası. Adolf Hitler, Alman ırkının üstünlüğüne inanan, gün gelip Almanya’nın bütün Avrupa’ya egemen olacağını söyleyen, aşırı milliyetçi tarih hocasından etkilenir. Ve onda var olan kendini Alman görme, daha da perçinleşir. Hitlerin babası, o, 13 yaşında iken ölür. Daha sonra Viyana’ya oradaki Güzel Sanatlar Akademisi’ne kaydolmak için gider. Fakat çizimleri yeterince yeterli görülmediğinden, beğenilmediğinden kabul edilmez. Sonraki yıllarında yine başvurur yine reddedilir. Devamlı reddedilme onda aşağılık kompleksi duygusunu yaratmıştır. Annesi de öldükten sonra bir boşluğa düşer. Beş parası olmadan Viyana sokaklarında yaşar, bankların üzerinde uyur. Bir müddet sonra evsizler barınağında yaşamaya başlar ve Viyana sokaklarını çizdiği kartpostallarını satarak para kazanmaya başlar. Bu dönemin Avrupa’sında giderek milliyetçilik duyguları artar; antisemitizm, antibolşevizm vardır. 1913 yılında Avusturya ordusu Hitler’i orduya çağırır ama o, ordu yerine Münih’e gider. I. Dünya Savaşı başlar ve gönüllü olarak Alman ordusuna yazılır. Ekim 1981 yılında birliği, İngiliz ordusu tarafından hardal gazına maruz bırakılır. Gaz geçici olarak Hitlerin görme yetisini elinden alır. Tedavi sırasında Almanya İtilaf devletlerine teslim bayrağı çeker. İyileştiğinde bunu duyan Adolf Hitler, Münih’e gider, çok sevdiği Almayasını ekonomik, sosyal, politik bir kaosta bulunca politikaya atılmaya karar verir. Antisosyalizm, antisemitizm, antibolşevizm ideolojisi ve propagandaları onu kısa zamanda Almanya’nın iktidarına getirecek ve ona hem I. Dünya Savaşı’nın intikamını alma fırsatı verecekti hem de saf kan bir Almanya İmparatorluğu kurma hayali kurduracaktı. Adolf Hitlerin, babasının otoriterliği, şiddeti, aşağılamaları, tarih hocasından etkilenmesi, Viyana Akademisi tarafından reddedilmesi, meslek dallarının çoğunlukla Yahudilerin elinde olması, Bolşevizm giderek yayılması, asabi, hırçın yapısı ve aşırı milliyetçiliği Avrupa’ya yeni bir dünya savaşını, II. Dünya Savaşı’nı, getirdi.
- Atatürk Kurucu Felsefenin Evrimi - Zafer TOPRAK - Kitap Tavsiyesi
Atatürk Kurucu Felsefenin Evrimi - Zafer TOPRAK - Kitap Tavsiyesi Zafer TOPRAK Yayınevi:İş Bankası Kültür Yayınları Tür: Araştırma Basım tarihi:2023 Sayfa sayısı:511 Zafer TOPRAK Atatürk’ün entelektüel zihin yapısını okura sunmuştur bu kitabıyla. Atatürk’ün düşünsel birikiminin nasıl oluştuğunu, nasıl geliştiğini, hangi kitaplardan, hangi görüş ve akımlardan etkilendiğini ve bunu kurduğu cumhuriyetine nasıl yansıttığını irdelemiştir. Kitabımız aynı zamanda Son Osmanlı ve genç Cumhuriyet’in sosyal ve beşeri bilimlerdeki gelişmelerini de Atatürk’ün zihinsel yapısı üzerinden açıklamıştır. Toprak, Türkiye Cumhuriyet’inin kuruluş felsefesindeki hukuk, sosyoloji, ekonomi, siyaset ve bilim-kültür alanlarını Avrupa ve Türk düşünürlerin fikirlerini karşılaştırma yaparak da okuyucuya zengin bir kaynakça kitap sunmuştur. Kitaptan Alıntılar -Rousseau genel iradeyi savunurken bireyi devre dışı bırakmış, onun özgürlüklerine ket vurmuştur. Bu anlayış son kertede diktatörlüğe uzanabiliyordu. Güçler birliğinde yargının bağımsız konumunu yitirmesi özgürlükler açısından olumsuz bir gelişmeydi. Türkiye’de Takrir-i Sükun’la yaşananlara eleştirisel bakmak bu bağlamda yanıltıcı olmayacaktı. Keza 1931’de Türk Ocakları’nın, 1935 sonrası Mason localarının, Kadınlar birliğinin kapatılması, spor örgütleri, esnaf örgütleri ve benzerlerinin organik olarak Tek parti çatısı altına alınması Cumhuriyet’in Rousseau’dan esinlenen genel irade anlayışının sonucuydu. -Kadına oy hakkı tanımak siyasal dengeleri muhafazakârlar lehine bozmak anlamına geliyordu. Erkeklere tanınmış olan ve kadınları dışlayan siyasal katılım böylece kilisenin gücünü sınırlamaya yarıyordu.
- Sultan II. Abdülhamit - Arafta Bir Hükümdar - Kitap Tavsiyesi
Sultan II. Abdülhamit - Arafta Bir Hükümdar - Kitap Tavsiyesi Necmettin ALKAN Yayınevi: Kronik Yayınevi Tür: Tarih, Araştırma-İnceleme Basım Tarihi: 2023 Sayfa sayısı:334 Popülerliğini her zaman koruyan Osmanlı padişahlarından biridir II. Abdülhamit. Üzerine önemli tezler, makaleler, kitaplar yazılmıştır. Elimizdeki kitap da bunlardan biri olmuştur. Tarihçi yazarımız Necmettin Alkan, popülerliğini her daim koruyan padişahımızın, ülkemizde hem yeterince tanınmadığını, anlaşılamadığını hem de bazı yazarlarca yanlış tanıtılıp, anlatıldığını belirterek araştırmaya, incelemeye başlar II. Abdülhamit’i. İnsanların karakterlerini, mizaçlarını, yaşam şekillerini, zihin dünyalarını ve aldıkları kararlarını anlamanın en iyi yolu onların doğdukları andan itibaren, içinde yaşadığı aileyi, çevreyi, toplumu ve değer yargılarını, dönemin sosyo-kültürel, siyasi ve ekonomik şartlarını bilmekten geçer. Yazarımız bu düsturdan yola çıkarak II. Abdülhamit’i önce doğumundan padişahlığına kadar ki geçen sürede ailesini, çevresini, yaşadıklarını, yaşanılanlar üzerinden incelemiştir. Daha sonra otuz üç yıllık sultanlık dönemini incelmiştir. Alkan bu kapsamlı araştırma ve incelemeden yola çıkarak II. Abdülhamit’i pragmatist ve oportünist olarak yorumlar ve bunu da örnekleriyle açıklar okurlarına. Kitabımız akıcı, anlaşılır bir üslupla kaleme alınmıştır. Fakat arada bazı Arapça-Farsça kelime ve cümlelerin bulunması bu tarz cümlelere, kelimelere alışık olmayan okuyucular için kitap biraz zorlayabilir. Kitabın özellikleri arasında birkaç satır yazmak gerekirse; II. Abdülhamit’i hem yaşadığı hem de yaşanılanlar üzerinden psikolojik, sosyolojik açıdan incelenmesi kitabımızın en önemli özelliği olmuştur. Ayrıca Abdülhamit’i yaşadığı dönemden tanıyanların olumlu olumsuz olarak aktardıkları hatıratların, kitapların, dergilerin, gazetelerin kaynakça olarak kullanılması ve Abdülhamit’in ölümünden sonra üzerine yazılan önemli tez, makale ve kitaplardan da yararlanılması eserimizin önemli nesnel özelliklerindendir. Ayrıca yazarımızın ne tamamen olumlu ne de tamamen olumsuz yorumları yoktur bu da kitabımızın nesnelliğini gösteren özelliklerden biri olmuştur. Yazarımız kaynakçalardan yaptığı alıntılar italik yazı karakteriyle kitaba koyması kitabın bir başka önemli özelliklerinden olmuştur. Kitabımızın ismine gelince, -Arafta bir Hükümdar- tarihçimiz, Abdülhamit’i gerek kendini, yaşam şeklini gerek toplumu, devleti yönetirken duygularını, aldığı kararları ve yaptığı tercihler üzerinden yorumlaması ona, kitabına, böyle bir isim verdirtmiştir. Kitabı okuduğunuzda araf kelimesini, yazarın neden koyduğunu daha iyi anlarsınız. Ayrıca padişahımızın Panislamizm’e yönelik duygularını, siyasetini, kararlarını okursunuz. **II. Abdülhamit’i dünyasını, siyasetini anlamak, bilmek, yorumlamak isteyenlerin muhakkak okuması gereken kitaplardan birisi, Orhan KOLOĞLU Abdülhamit Gerçeği, bir diğeri Fatma DEMİREL II. Abdülhamit Döneminde Sansür Kitaptan Alıntılar: -Sultan II. Abdülhamit’in modernleşme anlayışı daha ziyade bilim ve kültürel alanlarla sınırlıdır. Bu anlamda doktoruyla sohbeti sırasında “ Ben terakki taraftarıyım. Avrupa’da ne icat olursa memleketimizde yapılmalıdır. Yalnız bir noktaya dikkat etmelidir. Hem de çok dikkat etmeli. Yalnız İslamiyet’e muvafık olmayan şeyleri edemeyiz. Ettik mi İslamiyet mazaallah dağılır….” - Henüz Şehzadeliği sırasında kendisine tahsis edilen ödeneği tarım, hayvancılık ve madencilik gibi farklı alanlarda değerlendirmesi zeki olduğunu gösteriyor. Kazandığı paraları borsada değerlendirmesi hakeza yine bu yeteneği ile ilgilidir.
- Tarihin Sonu ve Son İnsan - Kitap Tavsiyesi
Tarihin Sonu ve Son İnsan - Kitap Tavsiyesi Francis FUKUYAMA Çeviren: Veysel TEKELİOĞLU Yayınevi: Panama Yayınları Tür: Araştırma-İnceleme Basım Tarihi:2006 Sayfa Sayısı:526 Sovyet Rusya’nın yıkılmasıyla evrensel süreçte tarihin sonu geldiğinin tezini savunan yazar Fukayama, bunu demokrasi, milliyetçilik, kölelik, yönetim sistemi, ekonomi kavramları üzerinden incelemiştir. Yazarımız liberalizmin, monarşi-faşizmi ama özellikle de komünizm ideolojisine nasıl üstünlük sağladığını, dünya devletlerinin neden liberalizme yöneldiğini, teknolojiyi nasıl geliştirdiğini ve kapitalizmi yükselişe geçirdiğini örneklerle açıklamaya çalışmıştır.Ayrıca yazarımız tezini okuyucularına açıklarken Hegel, Locke, Hobbies gibi yazarların düşüncelerini de temelle alarak onların fikirlerini liberal demokrasiyle ilişkilendirmiştir. Kitabın yazılmasından sonra karşı tez olarak kitaplar da yayınlanmıştır; Tarihin Geri Dönüşü, Tarihin Sonu mu?... gibi Soğuk savaş sonrasında liberalizmin yükselişini, liberalizmin artık tarihin sonu olduğunu düşünenlerin okuması gereken araştırma kitaplarından. Ayrıca zengin bir kaynakça da sunulmuştur. Kitaptan Alıntılar -İnsanların arzu ve akıl dışında bir de öz değerleriyle ilgili olarak thymotik bir onurları vardır ve bu da onların, kendilerine çocuk gibi değil yetişkin gibi davranan, özgür bireyler olarak özerkliklerini kabul eden demokratik hükümetler talep etmelerine yol açmaktadır. İnsanın kabul edilme arzusunu karşılamada eksik kalan komünizm yerini günümüzde liberal demokrasi almaktadır -1776 veya 189 yıllarının özgürlük ve eşitlik ilkeleri, kölelerin kafasında oluşmamıştır. Köle mücadeleye efendiye meydan okuyarak başlamaz; kendini uzun ve acı dolu bir eğitim sürecinden geçirerek ölüm korkusunu yenmeyi ve haklı özgürlüğünü talep etmeyi öğrenir. Köle içinde bulunduğu durumu ve soyut özgürlük idesini düşünerek doğru olanı bulmadan önce çeşitli ön versiyonları ortaya koyar…
- Zıkkımın Kökü - Muzaffer İzgü- Kitap Tavsiyesi
Zıkkımın Kökü - Muzaffer İzgü- Kitap Tavsiyesi Muzaffer İZGÜ Yayınevi: Bilgi Yayınları Tür: Roman Basım Tarihi: 2017 Sayfa Sayısı: 295 Adana’da, bir gecekonduda, derme çatma yaptıkları evlerinde hayat mücadelelerini, yaşam sevinçlerini acı ama bir o kadar da tebessüm ettirerek anlatan Müzaffer İzgü, kendi yaşamını okurlarıyla buluşturmuştur. Yazar, çocukluğunun, gençliğinin ve ailesinin fakirlik, yoksulluk dolu yaşamanı mizah katarak bir otobiyografi roman örneğini yazmıştır aslında. Roman Adana’nın varoş hayatını, toplumu oluşturan en küçük yapı birimini, ailenin, demografik yapısını inceletir bizlere… Romanımızda etkileyici, edebi cümleler yoktur; onun yerine konuşma dilinde bir samimiyet, sade ve akıcı bir üslup vardır. Bir de bol bol mizah… Romanın, 1992 yapımı olan, Memduh Ün’ün yönetmenliğinde sinema filmi uyarlaması da vardır. Kitaptan Alıntılar: Havalar tez ısınır bizim kentte. Hemen bir gün içinde ısınıverir. Bugün giydiğin ceketi yarın sabah çıkarır atarsın, sekiz ay bir daha sırtına giymemecesine. Acaba bundan mıdır bu kente yığın yığın yoksul akar. Dört ay kış, sekiz ay yaz… Gözünü sevdiğimin yazı odun istemez kömür istemez… Mademki babam toprakla ayağımızın arasına bir deri parçası koyamıyordu, öyleyse bu görev yoksul dosttu Tanrı’nındı. Allah baba, yere iyi tutunalım diye hem ayağımızı büyütmüş, hem de ayağımızla toprak arasına kapkalın bir deri parçası koymuştur Nedense bizim mahallenin yoksul çocuklarının hepsi kömür çuvalından çıkmıştı da, Yaşar’ı, Nedim’i, Rıfat’ı leylek getirmişti.
- Esrarın Tarihi - Tarih
*Esrarın Tarihi - Tarih *Her türlü uyuşturucu madde, tütün ve alkol türevleri insan sağlığı için zararlıdır. Uzak durunuz. Uzak tutunuz. Sümerler ve Asurlular bu kadim bitkiyle yalnızca dokuma yapmakla yetinmediler. Çünkü bunu isimlendirirken çevirmek ve bükmek anlamlarının yanı sıra da “keder otu” ve “ruhu çalan hırsız” manalarındaki “sami nissati “ ve ” gan.zı.gun.nu” kelimeleri vardır. Heredot’a göre İskitler, “kenevir tohumlarını keçe battaniye altına yerleştirir ve (ardından çıkarıp)sıcak taşlara atarlardı ki, hemen o anda herhangi bir Grek sobasındakinden daha keskin kokulu bir buhar yükselirdi. Bu onlar için banyo yeriydi ve neşe çığlıklarıyla(sonlanırdı)” Onur GEZER, Osmanlılarda Esrar ve Esrarkeşler
- Martin Eden - Jack LONDON - Kitap Tavsiyesi
Martin Eden - Jack LONDON - Kitap Tavsiyesi Jack LONDON Çeviren: Levent CİNEMRE Yayınevi: İş Bankası Kültür Yayınları Basım Tarihi:2023 Sayfa Sayısı:520 Roman yazarın yarı otobiyografik romanıdır. Martin Eden işçi sınıfının varoşunda doğmuş ve kendisini de çevresini de buna göre kabul eden biridir. Ama bir gün ulaşılmaz, entelektüel, hayran olduğu burjuva sınıfından bir kız ile tanışır ve aşık olur. Eden kıza layık olabilmek için, burjuva sınıfına girebilmek için, okumaya başlar. Deliler gibi okur; bilgilenmek, aydın bir bilince kavuşmak için gece gündüz, çoğu zamanda uykusuz kalarak okur, beş parsız kalır ama yine de okur. Bu okuyuşlar onda sosyalizm, anarşizm, toplum felsefesi… öğrenmesine sebep olur. Ve o hayran, entelektüel gördüğü burjuva sınıfını eleştirmeye başlar. Aşık olduğu kız, Ruth ise Eden’i kendi dünyasında yaşayan erkeklere benzetmeye çalışır. Roman aslında Martin Eden’e hem kendi hem de hayran olduğu burjuva sınıfını sorgulatır. Dönemin sanatçılarının zorlu mücadelerini, burjuvanın aşağı sınıflara bakışını da anlatır.
- Merkep nedir? - Tarih
Merkep nedir? - Tarih Bugün merkep söylendiğinde hemen hemen herkesin aklına eşek gelir. Nedenini sorduğumuz ise Osmanlı’da eşeğe merkep dendiğini söylerler. Ama bu doğru değildir. Merkep’in anlamı yük, binek anlamındadır. Osmanlı toplumunda özellikle kadınlar bir yerden bir yerlere gittiklerinde eşeğe binelim demezler de (çünkü kulağa hoş gelmediği için) merkebe binelim derler. O yüzden zamanla merkep kavramının anlamı eşek oluvermiştir.