
Arama Sonuçları
Boş arama ile 369 sonuç bulundu
- Turgut Özal İcraatları - Tarih
Turgut Özal İcraatları - Tarih Özal döneminin bazı icraatları: yurt dışına ancak iki yılda bir çıkabilme imkanını tanıyan yasayı kaldırılmıştır. -Türk Ceza Kanunu’nun İslami ve sosyalist görüşleri yasaklayan 141, 142 ve 163.maddeleri kaldırılmıştır. -İşkencenin önlemesine dair Birleşmiş Milletler Sözleşmesi imzalanmıştır. -Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin yargı yetkisini tanımıştır. -Bürokraside atanmışların seçilmişler üzerindeki önceliği ve egemenliği kaldırılmaya çalışılmıştır. -Askerlerin siviller üzerindeki etkisi kırılmaya çalışılmıştır. -Milli İstihbarat Teşkilatı sivilleştirilmeye çalışılmıştır. -Kamu kurumlarında resmi dil dışında farklı bir dille konuşma yasağı kaldırılmıştır. -Türk Parasını Kıymetini Koruma Kanunu kaldırıldı. -Dış ticaret liberalleştirildi. -KDV uygulanmaya başlanır -Tekel maddelerin ithaline izin verilerek büyük bir kaçakçılık kaynağı kurutuldu. Özal, Suudi Arabistan ve Kuveyt olmak üzere İslami sermayenin ülkeye girişine izin verdi; yasal bir değişiklikle özel finans kurumlarının çalışmasına izin verdi. Nitekim bu dönemde bankacılık alanında birçok İslami finans kurumunun faaliyete geçtiği görülür…. Özal, İstanbul sermayesine karşı, kamuoyunda yeşil sermaye veya Anadolu Kaplanları olarak bilinen İslami sermayeye destek verir. Birçok yazar, çevirmen ve gazeteciyi kendisine hakaret ettiği gerekçesiyle mahkemeye vermiş, döneminde yayınlanan kitap, mecmua, film ve kaset yasaklanmıştır…. M. Zeki DUMAN, Türkiye’de Liberal- Muhafazakar Siyaset ve TURGUT Özal
- Hitler, Düşman Yaratmak - Tarih
Hitler, Düşman Yaratmak - Tarih Yahudileri imha edilmesini arzu edip etmediği sorulduğu zaman Hitler söyle cevap vermiştir: “Hayır… İmha edersek onları yeniden yaratmamız gerekecektir. Sadece ismen değil, cismen mevcut bir düşmanınızın bulunması esastır” Eric HOFFER, Kesin İnançlılar
- Şapkanın Korkutucu Yanı Ne Olabilir ki? - Tarih
Şapkanın korkutucu yanı ne olabilir ki? - Tarih Lou Carver’in Victoriana Magazine’de, John Hetherington’ın 1979’de ülkenin ilk fötr şapka giyenlerden biri olması üzerine yazdığı haberde belirttiği üzere, sokakta gösterilen tepki o kadar aşırı boyutlara varmıştı ki talihsiz adam tutuklanıp “çekingen insanları korkutması amaçlanmış parlak bir cilası olan uzun bir kütle” takmakla suçlanmıştır. Adamcağızın şapkası başına o kadar büyük bir kalabalığın üşüşmesine neden olmuş ki kadınlar bağırmış, çocuklar çığlıklar atmış, köpekler havlamış, getir-götür işlerine bakan bir çocuk düşüp kolunu kırmıştır. Ama bundan kırk yıl sonra fötr şapkasız beyefendi kalmayacaktı. Marion RANKINE, Şemsiyoloji, Hayatta ve Edebiyatta Şemsiyenin Tarihi
- Necmettin Erbakan'ın Gümüş Motoru - Tarih
Necmettin Erbakan'ın Gümüş Motoru - Tarih Gümüş Motor kurulduğu günden beri Maliye’ye olan vergi borcunu ödememişti. Ayrıca işçilerden kesilen primler Sosyal Sigorta’ya yatırılmamıştı. Belediye’ye elektrik parası da ödenmemişti. Devlete borçlarının toplamı fabrika sermayesinin bir buçuk katıydı. İşçiler arasında yedi-sekiz aydan beri ücret alamayanlar vardı… Gümüş Motor’u son anda batmaktan devlet kurtardı. Şirket, Pancar Kooperatifleri Birliği’nin oldu. Gümüş Motor kamuoyundaki kötü izlenimi silebilmek için de adını değiştirip “Pancar Motor” koydular. Gümüş Motor’un kurulmasında yer alan Gümüşhanevi Dergâhına bağlı Prof. Dr. Sabahattin Zaim, Pancar Motor’un yönetim kuruluna girdi. Soner YALÇIN, Erbakan, Eziyet Edilerek Yalnızlığa Yükseltilen Bir Siyasal Liderin Portresi
- İki Farklı Dünya: Necmettin Erbakan ve Süleyman Demirel - Tarih
İki Farklı Dünya: Necmettin Erbakan ve Süleyman Demirel - Tarih 1969’da Konya’dan AP adayı olmadığı için bağımsız aday olmaya karar veren Necmettin Erbakan, Demirel gibi bir teknokrattı; gerçekte İstanbul Teknik Üniversitesi’nde Demirel’in devre arkadaşıydı.. Fakat Demirel’den farklı olarak, dış bağlardan ve baskılardan muaf milli kapitalist gelişmeye inandığını iddia ediyor ve Anadolu’nun küçük burjuvasını çıkarlarını savunuyordu. Benimsediği propaganda çizgisi İslamiydi. Demirel’in Adalet Partisi, masonların malı olarak yeriliyor ve dört yıl içinde bürokrasideki masonların sayısının yüzde yüz artırmakla suçlanıyordu. Erbakan Türkiye’nin ortak pazara girmesine karşıydı: “ Türkiye batılı devletlerin Ortak Pazarına değil, Doğulu ülkelerin pazarına girmelidir. Türkiye Batılılara nazaran geri, Doğulara nazaran ileridir. Türkiye Ortak Pazarına bugünkü şartlarda girecek olsa , bir sömürge haline gelecektir. Ortak Pazar bugünkü görünüşü ile üç katlı bir binaya benzemektedir. Üst katta Amerika Yahudileri, orta katta Avrupalı icracılar oturmaktadır. Şimdi alt katta oturacak uşak, kapıcı aranmaktadır. Türkiye bunun için Ortak Pazara alınmak istenmektedir.” Der Feroz AHMAD, Demokrasi Sürecinde Türkiye (1945-1980)
- Mason olabilir mi? - Tarih
Mason olabilir mi? - Tarih Süleyman Demirel o dönemlerde komünizmle eşdeğer olarak değerlendirilen Masonlukla itham edildi. Demirel ise şu şekilde yanıt verdi: Ben mason değilim. Kuran-ı Kerim okumadan yemeğe oturmayan bir ailede doğdum”
- Turgut Özal İcraatleri II - Tarih
Turgut Özal İcraatleri II - Tarih Özal, özelleştirme başta olmak üzere eğitim, sağlık ve sigorta sistemi dahil bir çok konuda özel girişimin önünü açan uygulamalarda bulundu. Bu fırsatlardan yararlanan dini gruplar, ekonomide holdingler, eğitimde özel dershaneler, liseler hatta üniversiteler, sağlık alanında özel hastane ve poliklinikler, medyada özel televizyonlar kurmaya başladılar. Adına vakıf, dernek veya sivil örgütler denilen bu oluşumlar, daha çok Anadolu’nun İslami/muhafazakar kesimleri tarafından ve cemaatler vasıtasıyla gerçekleştirildi. Özal, iktidara gelir gelmez, yaklaşık iki milyon kişiye “imar affı” kapsamında tapu dağıttı. Konut yapımı içinde “Toplu Konut Fonu” adı altında daha çok tekelin ithal ettiği yabancı içki ve sigaralardan, ithal edilen lüks tüketim mallarından ve turistik amaçla yurt dışı gezilerine çıkanlardan vergileri alındı. Alınan bu vergilerle sabit ücretli ve dar gelirli kesimler için konut yapımına çalışıldı, ancak yapılan konutlar, yüksek enflasyon ve faizler nedeniyle dar gelirliler tarafından alınamadı. M. Zeki Duran, Türkiye’de Liberal- Muhafazakar Siyaset ve TURGUT Özal
- Neyiz biz; Komünist mi Ortanın Solu mu? - Tarih
Neyiz biz; Komünist mi Ortanın Solu mu? - Tarih Adalet Partisi’nin yürüttüğü seçim kampanyası, heyecanlı anti-komünizm sloganlarına ve İslam dayanıyordu. Demirel’in 29 Haziran Samsun konuşması temayı belli etti: “ biz komünist düşmanıyız. Komünizmle yılmadan mücadeleye kararlıyız…. Biz aşırı sol cereyanlarla mücadeleye kararlıyız… Nüfusumuzun yüzde 98’i Müslüman olduğu içim Komünizm Türkiye’ye giremez. Kendimize Müslüman bir millet diyebilmeliyiz. CHP’liler, aydınları İşçi Partisi’nden geri almak ve ilerici yeni bir imaj yaratmak için seçim kampanyalarının bir parçası olarak “ ortanın solu ” sloganını kullanmaya başladığı için, AP’nin propagandası özellikle etkiliydi…. Seçmenler de Prof. Dr. Nihat Erim’in, İsveç, Norveç, Fransa, İngiltere ve Almanya’da ortanın solu hükümetler bulunmasına rağmen bu ülkelerin komünist olmadıklarını açıklamasını anlayacak kadar deneyimli değildi. Feroz AHMAD, Demokrasi Sürecinde Türkiye (1945-1980)
- Şeyler - Kitap Tavsiyesi
Şeyler - Kitap Tavsiyesi Georges PEREC Çeviren: Sevgi TAMGÜÇ Yayınevi: Metis Yayınları Tür: Roman Basım Tarihi: 2014 Sayfa Sayısı: 112 Hayatımızın her alanını dolduran (eşyalar, ev, araba vs), bizi yaşamaya, bunlar için değer duygusunu söyleten her şey, aynı zamanda da bütün bunlara değer dediğimiz şeyleri yapmak için gerekli olan çok çalışmak, parayı kazanmak, “o şeylerden” yaşamın tadını almak, güzelleştirmek insanı yaşatmaz der yazarımız. Romanımız günümüzün orta sınıf sosyolojisini anlatan bir fotoğraf aslında; Kitabımızda yer alan cümlelerden biri “ Ne yazık ki çalışmayanın ekmek yiyemeyeceği kesin ama çalışan da yaşayamaz ” Sıra dışı bir konu, meraklandırıcı ve akıcı bir anlatım. Ayrıntılı ve uzun betimlemelere çok fazla yer verilmişse de o ayrıntılar ruhsal çöküntüyü anlatır aslında.
- Tuzun Paha Biçilmez Değeri - Tarih
Tuzun Paha Biçilmez Değeri - Tarih Sokrates şunu söylemiştir: “Gülmeyi, tuzu kullandığı gibi kullanmalı insan, sakınarak.” Tuz yiyeceğe çeşni kattığı gibi bildiğimiz gibi açık yaralara da büyük acı verir. Bir tutam fazla kullanıldığında, zehir gibi yakar. Tuz Yunanistan’da tipik bir konukseverlik göstergesi haline gelmişti ama soylu ve zengin kimselerle sınırlı bir konukseverlikti bu. Tuz statü simgesiydi: Bugün İngilizcede “saygıdeğer anlamında” “he is worth his salt” sözcüğü sözcüğüne: “tuzu değerinde” sözünü kullanıyoruz. Rönesans dönemine kadar tuz pahalı bir nesne olmuş, maaş(sal) yerine kullanılacak kadar değerli bir ürün olmuştur. Attika Yunanistan’da iyi yapılmış nükteye sal atticum (Attika tuzu) deniliyordu. Barry SANDERS, Kahkahanın Zaferi
- Büyük İskender'in Mezarı Venedik'te mi? - Tarih
Büyük İskender'in mezarı Venedik'te mi? - Tarih Gerçek ismi III. Alexsandros, herkesçe bilinen adıyla Makedonya kralı Büyük İskender, MÖ. 323 yılında ölür. Bedeni ünlü komutanlarından Ptolemy tarafından alınarak Mısır’ın Memphis şehrine getirilir. Daha sonra oğlu tarafından mezar, İskender’in kurduğu kent olan, İskenderiye’ye taşınır ve burada adına anıt mezar yapılır. İskender’in bedeni kutsal sayıldığından imparatorlar, krallar tarafından buraya gelinerek görülür ve saygı gösterisinde bulunulur. Ünlü Roma kralı Augustus Octavius, İskender’in bedeni görmeye, saygı gösteriminde bulunmak için, geldiğin de kendisine diğer kralların da naaşını görmesini söylerler. Agustus ise “Ben kral görmeye geldim, bir avuç ölü değil diyerek” reddeder. Günümüzde İskender’in mezarının nerede olduğu bilinmez İskender’in mezarına götürecek olan arkeolojik buluntular bir yerde kesildiğinden araştırmacılar, tarihi yani yazılı kaynaklara başvururlar. Araştırmacılar, İskender’in mezarına dair farklı görüşler sunmuşlardır. MS. 3.yüzyılda İskenderiye’de, ekonomi, politika ve yerel yönetim zayıflığından dolayı isyanlar çıkar. Bu isyanlardan faydalanmak isteyen Suriye’deki Palmyra kraliçesi, Zenopya, ordusuyla buraya gelir ve şehri işgal etmiştir. Çok geçmeden Roma ordusu Zenopya’yı esir alarak İskenderiye’deki eski düzeni yeniden sağlamıştır. Bu olaydan 30 yıl sonra yeniden isyanlar başlamıştır. İsyanları bastırmak için Roma İmparatoru Dioletianus, şehre gelir, askerleri yağma eder, yakıp yıkar ve rivayet o ki “kan dizlerime gelinceye kadar yağma durmayacaktır” demiştir. İskender’in mezarı bu yağma ve talanlar sırasında tahrip olduğu ve kaybolduğu söylenir. Ancak isyan olaylarının üzerinden yaklaşık 100 yıl geçtikten sonra, MS. 390 yılına tarihlenen, Libanius adında hatibin yazdığı bir kitap bulunur. Kitapta şu cümleye rastlanır “İskender’in bedeninin İskenderiye’de sergilendiği…” Araştırmacılar bu cümleden yola çıkarak yeni görüşte bulunmuşlardır; Mezarın kaybolduğu ve Hristiyanlığın yükseldiği dönem aynı zaman dilimindedir. MS.389-391 yılları arasında Roma imparatorluğu Theodosius’un adıyla anılan “Theodosius Kararnameleri” ile Hristiyanlık resmi din olarak benimsenmiş ve yerel yöneticilere gönderilen bu kararname ile pagan inancı, ritüelleri, törenleri yasaklanmıştır. İskenderiye’de aşırıcı tutucu olan Hristiyanlar, pagan inancına dair yapıları, heykelleri ….. yakıp, yıkmışlardır. Hem kendisi hem de sevenleri tarafından bir pagan tanrısı gibi görülen İskender’in mezarı da bu yıkımdan ve talandan nasibini almıştır. Böylelikle mezara dair herhangi bir arkeolojik buluntu kalmamıştır. Andrew Chugg adında bir araştırmacı yazar, İskender’in mezarının yok olmadığına dair farklı bir görüş ortaya atar; İskenderiye’de Hristiyanlığın kurucusu olan Aziz Mark’ın, bedeninin konulduğu mezar olarak bilinen mezar, aslında Büyük İskender’in bedeninin olduğu mezardır der. Aziz Mark, gösterdiği mucizelerden ötürü büyücü diye suçlanmış, öldürülmüş ve sonra yakılmıştır. Andrew Chugg, Theodosius Kararnameler ’inde yer alan, pagan yapılarının yıkılması emrine karşı, Büyük İskender’e ait olan mezarı yıkımdan kurtarmak için, halkın, mezarın Aziz Mark’a ait olduğunun söylendiğidir. Chugg, bu yüzden de Aziz Mark’ın bedeninin olduğu bugünkü yer olarak bilinen, Venedik’teki, San Marco Bazilikası’ nda Büyük İskender’in bedeninin olduğudur der. Bir de İskenderiye’de yer alan Aziz Marka’ ait olduğunu söylenen bedenin nasıl Venedik’e taşındığına dair hikayesi vardır; Müslümanlar İskenderiye’yi fetheder. MS.328 yılında Venedikliler Aziz Mark’ın bedenini alıp götürmek isterler. Venedikli tüccarlar gizli bir şekilde mezardan bedeni çıkarırlar ve Müslümanlar limanda kontrol etmesin diye üzerini domuz eti ile örterler. Beden başarılı şekilde kaçırılarak San Marco Bazilikasına götürülür. Aziz Mark’ın simgesi olan aslan ise bugün Venedik’in pek çok yapısını süslemektedir. Bazilikadaki beden Aziz Mark’a mı yoksa Makedonya kralı İskender’e mi ait şimdilik bilinmez. Bilinen şey ise bazilikada bir bedenin bulunduğu ve günümüz teknolojisinden faydalanarak ve kaynaklarda yer alan bilgilerden yola çıkarak bedenin incelenmesi, kime ait olduğunun bu şekilde belirlenmeye çalışılmasıdır.
- Josef STALİN Kimdir? - Tarih
Josef STALİN Kimdir? - Tarih 1872 yılında Gürcistan’ın Gori şehrinde doğar. Babası ayakkabı tamircisi ve alkolikti. Jozef babasını şiddetine maruz kalırdı. Annesi dindar ve oğluna aşırı ilgiliydi. Annenin tek isteği oğlunun bir kilisede papaz olmasıydı. Josef de bu hayali kurardı. Annesi araya tanıdıklar sokar ve oğlunu bir papaz okuluna yollar, Josef burada çok başarılı bir öğrenci olur. Döneminde Gürcü sokaklarında sürekli kavga, çatışmalar ve çeteleşmeler olurdu. Josef de bu çetelere katılır. Ayrıca Gürcü milliyetçisidir ve Çarlık Rusya’nın Gürcü topraklarını almasına ve Ruslaştırma politikalarına karşıdır. Josef 15 yaşına geldiğinde Gori’den ayrılır Tiflis’e gider, burada bir papa okuluna başlar. Gürcü milliyetçi duyguları da burada daha perçinleşerek devam eder. Sesi güzel olduğundan koroya katılır, Gürcü dilinde şiirler yazar. Bu şiirlerin konuları ülkesi, baskılar, yoksulluklarla ilgiliydi. Hatta yazdığı birkaç şiir dönemin gazetesinde yayınlanır. Bütün bunlar olurken Çarlık Rusya’nın Ruslaştırma çalışmaları papa okulunda da devam ediyordu; Gürcü dilinde konuşmak yasak, dersler Rusça anlatırdı ve papalar Rus’tu. Bir de okulda ismine Kara Leke adını verdikleri bir hocaları vardı. Bu hocası çok katı, disiplinli ve sert cezalandırıcıydı. Josef ve arkadaşları Çarlık Rusya’nın onaylamadığı Marksist kitaplar okurlardı. Bazı Rus klasikleri bile sakıncalı görülürdü ama yine de gizliden gizleye geceleri okurlardı. Josef zamanla kültür milliyetçiliğini, dinin öğretilerini sorgulamaya başlar, yavaş yavaş da ilgisini kaybederdi bu alanlara; dualarda güler, ayinlerden kaçar, saçını kestirmezdi. Okuldan kaçarak işçi grupların toplantılarına katılırdı. Bir gün yasaklı kitap okurken yakalanır, Kara Leke dedikleri papa Josef’i sürükleyerek, ona ceza vermek için, ceza odasına zorla götürmeye çalışır. Josef, yeter artık der ve hocanın elinden kurtulmaya çalışır ve en nihayetinde okulda isyan başlar. Derken mezun olmasına az bir süre kala Josef okulu terk eder, Çarlık Rusya’yı yıkmak için devrimci harekete katılır. 1900 yılların başlarında devrimciler görüş ayrılıklarından dolayı ayrılınca kendisine Stalin adı veren Josef katı komünist Bolşevik partiye katılır. Devrimin finansmanını sağlamak için banka soygunlarının akıl vereni olur. Nihayetinde Ekim 1917 yılında Çarlık Rusya yıkılır ve SSCB kurulur. SSCB’nin lideri Lenin 1924 yılında ölünce, her zaman ön planda çıkmak lider olmak isteyen Stalin, Troçki’yi bertaraf ederek gücü eline geçirir ve 20. Yüzyılın gaddar, acımazsız liderlerinden biri olur. Alkolik bir babanın şiddeti, aşırı ilgili bir anne, katı bir din eğitimi, sokak kavgaları, papaların katı tutumları, işgalci Çarlık Rusya ve Ruslaştırma politikaları, yasaklı kitaplar, Markizim gibi etkenler Stalin’i cesur, sert, baskıcı, otokrat ve acımasızlığa itmiştir, özellikle de devrimci ve otokrat olmaya. Stalin’in bu özellikleri, 1924-52 yılları arasında bölgesinde terör devletini oluşturmuştur. Tarım ve endüstride zorlamalar, kıtlıklar, farklı ırkları sürgün etme, soykırımlar, toplama kamplarına göndermeler….ve bütün bunlar SSCB’de toplu ölümlere sahne olur.














