
Arama Sonuçları
Boş arama ile 369 sonuç bulundu
- Tulumbacı Ocağının Kurulması - Tarih
Tulumbacı Ocağının Kurulması - Tarih 18. yy. başlarında Müslümanlığı kabul ederek Gerçek Davud adını alan bir Fransız mühendis, tulumba adı verilen bir makine icat etti ve bunun yangın söndürmede çok faydalı olduğu görüldü. Bunun üzerine dönemin sadrazamı Nevşehirli Damat İbrahim Paşa yeniçerilerden oluşan bir tulumbacılar ocağı kurdu ve Gerçek Davud’u ağa unvanıyla bu birimin başına getirdi. 1826 yılında yeniçeriliğin yıkılışıyla birlikte tulumba ocağının dağılmasından sonra, her mahalle kendi tulumbasını tedarik ederek kendi tulumbacı birimini kurdu.. 19.yy.da, mahalle tulumbacıları, kendi kıyafet tarzları, jargonları ve toplumdaki yerleriyle, yerleşik bir grup haline gelmişti. Her mahallenin, otuz veya kimi yerde altmış, yetmiş kişiden oluşan kendi tulumbacı birimi vardı ve ücretleri, yanan ya da yangın tehlikesi atlatan evlerin sahipleri tarafından ödeniyordu. Ebru BOYAR-Kate FLEET, Osmanlı İstanbul’unun Toplumsal Tarihi
- Falcılık Büyücülük Hitler Reagan - Tarih
Falcılık, Büyücülük, Hitler, Reagan - Tarih Hitler’in özel askeri gücü SA’nın başı olan Ernst Röhn, yıldız falına baktırmak istemesini şu gerekçeyle açıklıyordu: “Böylece belki nasıl biri olduğumu öğrenebilirim: Bu konuda cidden hiçbir fikrim yok.” Bunu ona söyleyecek başka kim vardı ki? Führer’in kendisi kuşkucuydu, hatta bütün astrologların ortadan kaldırılmasını emretmişti.; ama Hess, Goebbels ve daha pek çok Nazi bu konuyla ilgiliydi. Başkan Reagan, Hollywood astrologlardan Joan Quigley’in daimi müşterilerinden biri haline gelip de Quigley’in Gorbaçov için baktırdığı yıldız falına dayanarak soğuk savaşı sona erdirme kararı alırken, Kutsal Roma Germen İmparatoru II.Friedrich’in izinden gidiyordu. Ortaçağ’da Sicilya ve Kudüs’e hükmeden Friedrich de, İngiltere kralı John’un kızıyla evlendikten sonra “uygun zamanda astrologlar tarafından beyan edilmesine kadar onunla kocalık ilişkisi kurmayı reddetmişti” **Hitler pek çok eşcinseli de ortadan kaldırmıştır. Thodore ZELDİN, İnsanlığın Mahrem Tarihi
- Kan Kardeşlikleri - Tarih
Kan Kardeşlikleri - Tarih Timor’da taraflar kollarından akıttıkları kanı birliklerin sembolü olan şarapla birlikte bir bambu kamışına dolduruyorlardı. Tacitus’un aktardığına göre, Ermeni ve İber prensleri başparmaklarını birbirine bağladıktan sonra birer delik açıyor ve birbirlerinin kanlarını emiyorlardı. Brunhilda’nın Şarkısı’nda anlatıldığına göre İskandinavlar kanlarını bir ayak izinde karıştırarak kardeşliklerini ilan ediyorlardı. Bazı ülkelerde giysidiler, bazılarında isimler ya da silahlar değiş-tokuş edilirdi.; bazılarında ise arkadaşlar birbirlerinin tükürüğünü vücutlarına sürüyorlardı. Olayın önemini vurgulamak için ağaç dikmek de yaygın adetler arsındadır. Thodore ZELDİN, İnsanlığın Mahrem Tarihi
- Engizisyon Mahkemelerinin Kuruluşu - Katharlar - Cathar - Tarih
Engizisyon Mahkemelerinin Kuruluşu - Katharlar - Cathar - Tarih 12.-13. yüzyıllarda Güney Fransa’da ortaya çıkan bir Hristiyan mezhebidir, Kathar. Bazılarına göre bir sapkın mezhep kimilerine göre de bir dini doktorindir. Katharlara göre Tanrı tek ama o bu dünyayı yaratmadı ondan daha aşağı olan bir tanrı bu dünyayı yaratır ve biz insanoğulları da onun kusurlu yaratıkları olmuşuzdur. İnsanın dünyevi olarak kurtulması için pek çok beden değiştirmesi gerekir. Bu inanca göre ayrıca beden geçici ruh ebedidir. Ayrıca İsa Tanrı’nın oğlu değildir, arafa, bekarete inanmazlar, öldürmek yasaktır. Katharların çok fazla mal-mülkleri yoktur, iki veya daha fazla gruplar halinde insanları tanrıya yaklaştırmak için kasaba kasaba dolaşmışlardır. Bu inancın giderek taraftar toplaması, Katolik kilisesine aykırı öğretileri, kilisenin daha çok toprak, mal, mülk alma isteği ve kilisenin giderek güçten düşmesi nedenler Katolik Kilisesi’ni bir plan yaptırmaya itmiştir. 1208 yılında Papa 3. İnnocentius Katharların yaşadığı bölgeye bir Haçlı Seferi yollamaya karar verir. 1209 yılında papanın emri ile Haçlılar Kuzey Avrupa’dan Fransa’daki Pirene dağlarının eteklerine iner ve yapılan savaşta bütün Katharları kılıçtan geçirilir, malları yağmalanır, toprakları işgal edilir; yapılan savaşta haçlılar ve Katharların birbirine karıştığını gören başrahibe “ inançlıları ve kafirlileri birbirinden ayırt edemiyoruz, ne yapalım” diye sorar başrahibe. Başrahip bunun üzerine “ hepsini öldürün tanrı kendinden olanı bilir ve cennetine alır” diye cevap verir. Bir Kathar şehri Carcassone şehri Haçlılar tarafından kuşatılır, şehrin su ve erzak yolları kapatılır, fazla dayanamayan şehir halkı en sonunda teslim olur ve halkı öldürülür. Diğer Kathar şehirleri de aynı akıbete uğramışlardır. Katharların bir de öğretilerini yazdıkları kitapları vardır; kilise kitap avına başlayarak pek çok Kathar kitaplarını yakmıştır. Kilise var olan gücüne güç katmak ve Kathar gibi “sapkın tarikatları” yok etmek ister. 1233 senesinde Papa 9.Gregory resmi bir bildiri yayımlar. Bu bildiride bu tür dini sapkınlıkları yargılamak ve yok etmek için mahkemenin kurulacağını ve yargıçlarının da dominikan rahiplerinden olacağını yazmıştır. Ve böylece bu bildiri, Avrupa tarihinin kara olaylarından biri olan, Engizisyon Mahkemelerinin başlangıcı olmuştur. Zamanla yayılan mahkemelerde eğer günahkarlar günahlarını olur da itiraf etmezlerse sorgulama sırasında işkence silahları da üretmişlerdir. Engizisyon Mahkemelerinin Kuruluşu, Katharlar, Cathar
- Çinliler ve Köpekler Giremez, Afyon Savaşı - Tarih
Çinliler ve Köpekler Giremez, Afyon Savaşı - Tarih 19.yüzyılda İngilizlerin kendileriyle ticaret yapma teklifini, “Sizin ürünlerinize ihtiyacım yok” diyerek geri çeviren İmparator Ch’ien Lung’un ülkesi Çin, “Afyon Savaşı”yla birlikte sokaklarında “Çinliler ve Köpekler giremez” tabelaların asıldığı bir memlekete döndü. Uygarlığının doruk noktasında “üstünde güneş batmayan” boyutlara varan İngiliz İmparatorluğu, savaşta galibiyetlerinden sonra Çin’e zorla afyon satıp, insanlarını afyona alıştırarak 20. yüzyılda mafyanın faaliyetlerine örnek teşkil ediyordu. Gündüz VASSAF, Tarihi Yargılıyorum
- II. Dünya Savaşı'nda Vatikan Almanya ABD - Tarih
II. Dünya Savaşı'nda Vatikan - Almanya - ABD Geleneksel askeri savunma teşkilatından yoksun yapısına rağmen bağımsızlığına engel bir konum olmayan Vatikan, Latran Antlaşması’na göre belirlenen “ tarafsız-dokunulmaz ” özelliği ile uluslararası rekabetlerde yansız yanını koruyan ince bir politika izler… Fakat II.Dünya Savaşı sırasında bu tarafsız kimliğe saldırı olmuş, 8 Eylül 1943-4 Haziran 1944 tarihlerinde Saint-Pierre meydanında Alman askerlerinin kamp kurması, Site üzerine bomba atılması, Castel Gandolfo’ya yakın bölgelerin bombardıman edilmesi örneklerinde görülen bazı ihlaller vuku bulmuştur. Fakat Hitler ordusunun bu saldırganlığı, doğal etkisini göstermiş, ülkesinin II.Dünya Savaşı’na girmesine karar veren Roosewelt, Amerika donanmasının Sicilya’ya çıkması ile birlikte Vatikan’ın dokunulmazlığını ilan etmiş, böylece Site bünyesi, papalığa ait tüm birimler Roma ve çevresi binlerce Yahudi sığınmacı ve politikacının barınağı olmuştur. Halim IŞIK, Papalık Tarihi (İlk Papa Aziz Petrus’tan Saon Papa Ratzingere’e)
- İstanbul'daki Sürgün Yerleri - Tarih
İstanbul'daki Sürgün Yerleri - Tarih Kınalıada, Burgazada, Heybeliada, Büyükada, Sedef Adası Marmara Denizi'ndeki bilinen adalardır. Bu adalar Prens Adaları olarak da bilinir. Bu adalar Roma dönemindeki imparatorların, imparatoriçelerin, prenslerin sürgün edilip geldikleri yerlerdir. İşte bu yüzden bu adalara Prens Adaları denmştir.Bu adaların en büyüğü eski Yunanca da Prinkips, Yunanca da "prens" anlamına gelirken Antik dönemde de Dimonisi/ Demonisi yani Cin Adaları denir.Bizans devrinde de yine adalar sürgün yeriydi. Alpaslan’a yenilen imparator Romanos Diogenes’in gözleri burada (Büyükada) oyulmuştur. Asi General Vardan’da bu adalara sürülmüş, hemen sonra da öldürülmüştü. Asırlar sonra da Troçki sürgün olarak adalara yollanmıştır. Süleyman Bey, Keçelizade Fuat Paşa da yine adalara sürgün edilen önemli isimlerdendir. Birinci Dünya Harbi sonunda ABD başkana Wilson, Bolşeviklerle bir konferans teklif etmiş ve Lenin’in temsilcisiyle Büyükada’da (Prinkipo) buluşması kararlaştırılmıştı. Bu konferans yapılamadı. Yapılsaydı Troçki, SSCB’nin harbiye ve hariciye komiseri olarak Büyükada’ya çıkacaktı. Şimdi ise siyasi mülteci olarak sığınıyordu.
- Örümcek - Tarih
Örümcek - Tarih Örümcek, iki yüz elli milyon yıl dünya üzerinde olmasına rağmen bugüne kadar değişmeden kalmış ender yaratıklardandır. Altı göze, sekiz bacağa sahip… Afrikalılar ve İnkalar arasında örümcek, yıldızların yaratıcısı olan ve ilahi kudret ile ölümlüler arasındaki alışverişi sağlayan bir tanrı sayılırdı. Hintliler yatırıcı bir yaklaşımla onu özgürlüğün bir sembolü yapmışlardır, çünkü örümcek yerden kendi kendine yükselebilen tek yaratıktı. Sibirya, Kolombiya ve Vietnam’da örümceğin ölü ruhları cennete taşıdığına inanılırdı. Buna karşılık Yahudi peygamberler ona cephe aldılar.; Eyüp peygamber ördüğü ağı fazla dayanıksız bulmuş, İshak peygamber zehrinden hoşlanmamıştı. Örümceğe duyulan nefret 15. yüzyıla paniğe dönüştü, görüntüsü bile İtalyanları çıldırtmaya yetiyordu… Thodore ZELDİN, İnsanlığın Mahrem Tarihi
- Fuzuli'nin Beng-ü Bades'i - Tarih
Fuzuli'nin Beng-ü Bades'i - Tarih Fuzuli, Beng-ü Bade adlı mesnevisini, Şeybek Han’ı öldürüşünün ardından Şah İsmail’e ithafen kaleme almıştır… Eserde boza, mey, bade(şarap)beng(esrar), nukl(meze), arak(rakı), afyon, nebiz(hurma şarabı), macun ve berş gibi uyuşturucu, içki ve yiyeceklerin teşhis ve intak sanatlarıyla kişileştirilerek konuşturulmasından meydana gelen alegorik bir eserdir. Beng-ü Bade genç ve atılgan badenin arkadaşları arak ve nebizle birlikte ihtiyar sufi benge ve yaranların berş, müferrih macun, afyon ve kendisine ihanet eden bozaya karşı verdikleri çetin savaşın hikayesidir. Kimine göre badeyle Şah İsmail, bengle de Sultan II.Beyazıt anlatılmak istenmiştir. Şah İsmail, daha çok sulu sarhoşluğun tutkunudur. Öldürdüğü Özbek hükümdarı Şeybek Han’ın gümüşle kaplattığı kafatasıyla bile badesini(şarap) içerken Beyazıt’a bir hokka macunu layık görür. Onun için şarap güç ve cengâverlik, kuru zevkler ise zayıflık ve korkaklıktır. Nitekim eserde de beng yaşlı bir sufiyken, bade genç ve korkusuz bir savaşçıdır. Onur GEZER, Osmanlılarda Esrar ve Esrarkeşler
- Deve Kuşu Tüyü Neden Değerlidir? - Tarih
Deve Kuşu Tüyü Neden Değerlidir? - Tarih Devekuşu tüyü Antik Mısır’ın en değerli hazinelerinden bazıları deve kılından imal edilir. Devekuşu, Mısır coğrafyasına özgü bir hayvan değildir. Etiyopya ya da Nübye’den haraç olarak gelmiştir. Seçkinler tarafından çok sevilen deve kuşunun yumurtaları parfüm şişelerine ve mücevherlere dönüşür. Kraliyet hekimleri tarafından kullanılırken rahipler de öte dünyaya yolculukları hızlandırmak için tabutlara deve tüyü koyulur. Ayrıca sıcaklarda firavunu serinletmek için kullanılan yelpazelerde de devekuşu tüyü kullanılmıştır. *Kralın yelpaze taşıyıcısı onun her daim yanındadır.
- Devlet Baba Mıdır? - Tarih
Devlet Baba Mıdır? - Tarih Özal devletin baba olarak görülmesine karşıdır; “ eğer devleti baba olarak görürseniz, bazen devletin siz dövebileceğini de kabul etmeniz icap eder ki bu demokrasi ile çelişir” şeklinde görüşünü ortaya koymuştur. M. Zeki Duran, Türkiye’de Liberal - Muhafazakar Siyaset ve TURGUT Özal
- TTK ve TDK neydi aslında? - Tarih
TTK ve TDK neydi aslında? - Tarih Atatürk, 15 Nisan 1931 yılında Türk ve Türkiye’nin tarihini araştırmak, yaymak halkı bu konuda bilgilendirmek, tarih bilinç yaratmak, yurt dışında Türkler hakkında yazılan -pek çok kitapta -“barbar” kelimesini kullanıp istilacı, yağmacı olarak nitelendirilmesinin önüne geçmek için Türk Tarih Kurumu’nu kurmuştur. Türk dili üzerinde araştırmalar yapma, dilin güncel sorunlarına çözüm bulmak, dili korumak ve geliştirmek için de 12 Temmuz 1932 yılında Türk Dili Tetkik Cemiyeti’ni kurmuştur. Atatürk bu kurumlar dernek olarak kurmuş ve bu iki özel kurumun, devletten medet ummasın, devleti yönetenlerin siyasetine bulaşmasın diye mirasının bir kısmını bırakmıştı; İş Bankası’ndaki payları onların hiçbir siyasetin güdümüne girmesin, özgürce araştırmalarını, çalışmalarını sürdürmeleri için vardı. Fakat takvimler 17 Ağustos 1983’ü gösterdiğinde yani 12 Eylül döneminde, Resmî gazetede bu iki kurumun tüzelkişiliği kaldırılmış, yeni kurulan Atatürk Kültür Dil ve Tarih Yüksek Kurumu’na bağlanmıştı; Cumhurbaşkanının gözetiminde Başbakanlığa bağlı birer devlet dairesi haline getirilir. Bu kurumlarda çalışan bilim insanları ise memur statüsüne getirilir. Artık TTK ve TDK devletin sıkı denetimi ve kontrolü altına girecek. Günümüze kadar gelen süreçte durum giderek kötüleşecekti; yasa tasarıları ile bu iki kurum bağımsızlıklarını tamamen kaybetti, İş Bankası’nda bulunan hisselerin karlarını alamayacak duruma getirildi, CHP ile ödemeler konusunda sıkıntılar çıkar, başkan ve başkan yardımcılarının ömürlerinin sonuna kadar makamlarda kalmalarını sağlayacak hükümler getirilir… Türkiye yakın tarihinin hem Başbakanı hem de Cumhurbaşkanı olan Süleyman Demirel iki kurumun devletleştirilmesini söyle değerlendirmişti: Onlar normal zamanın tasarrufları değildir. Kapalı rejimlerde yapılmış olan tasarruflar tartışılmalıdır. Ben tartışılmadan yapılan tasarrufların tümüne karşıyım! Kenan Evren bir gün Çankaya Köşkü’nde yazar ve sanatçıları davet etmiştir. Bunlardan biri Yaşar Kemal idi. Yaşar Kemal şunları söylemişti: Ben Türk Dil Kurumu’nu kapatmış olanların elini sıkmam.















